Kıyı alanları, doğal ve beşerî birçok coğrafi faktörün etkisinde olan, gelişen ve değişen bir mekândır. Kıyı alanları geçmişten günümüze, barındırdığı özellikler, çekicilikler ve sağladığı olanaklar bakımından insanların en önemli kullanım alanlarından biri olmuştur (Uzun, 2015). Kıyılar, saraylar, müzeler, eğitim yapıları, iskeleler, limanlar, tersaneler, dolgu alanları, ikincil konut, kıyı ile ilgili doğrudan sanayi yapıları gibi onlarca farklı açık ve kapalı niteliğinde toplumsal işlevlerin yerine getirildiği alanlardır (Yazgan & Dikçınar Sel, 2014).
Böylesine farklı kullanımlara ev sahipliği yapan ve farklı doğal statüleri içerisinde barındıran kıyı alanlarının yönetimi zorluklar taşımaktadır. Kıyı alanları, sosyo-ekonomik, idari, siyasi, ekolojik, jeomorfolojik, doğal ve kültürel sistemler, dahil olmakla birlikte sayısız itici güç ve baskıdan etkilenir. Yaşanan bu baskılar ve karmaşıklık, sürdürülebilir ve erişilebilir bir kıyı yönetimini sağlamayı engeller niteliktedir.
Kıyı yönetimi, siyasa belirleme, plan yapma ve uygulama olarak üç aşamadan oluştuğu söylenebilir. Kıyı yönetimi sadece fiziksel ve biyolojik çevreyi değil, insanların kıyı alanlarından faydalanma şeklini ve toplumsal çevreyi de ilgilendirir (Duru, 2003). Bu sebeple kıyı yönetimi, kıyıyı korumaktan, kullanmaktan, planlamaktan ve çevresini düzenlemekten çok daha kapsamlı bir ifadedir.
Kıyı yönetimi, doğal, kültürel, ekolojik ve ekonomik açıdan önemli değerler taşıyan kıyı alanlarındaki kaynakların koruma-kullanma dengesi içinde en akılcı şekilde ve uzun vadede kullanımlarını sağlayan politikaların üretilmesi, planlama ve programlama ilkeleri ile uygulama tekniklerinin çok katılımlı entegre bir çabayla belirlenmesi (Narlı, 1998) sürecidir.
Kıyı alanı yönetimi, kıyıda sürdürülebilir kalkınmayı ve kullanımı, kıyıların korunması ve biyolojik çeşitliliğini yaşatılması ve iyileştirilmesini amaçlayan bir süreç (Avrupa Komisyonu, 2021) olarak tanımlanabilir.
Narlı, Duru ve Avrupa Komisyonunun tanımlamalarına göre kıyı yönetiminin kapsamını, kıyıyı korumak, kullanmak, izlemek, denetlemek, planlamak ve uygulamak olarak genelleyebiliriz.
Kıyı, doğal, ekonomik, sosyal, ekolojik açıdan kent hayatının önemli bir parçasıdır. Böylesine önemli bir mekânı harcayıp tüketmek, gelecek nesillerin kıyıdan kendi ihtiyaçlarını karşılama gücünü elinden almaktır. Sürdürülebilirlik kavramını sadece doğal ve ekolojik hayatın korunması olarak algılamamak gerekir. Bu kavramı, kıyı yönetiminde sağlanacak olan kalıcı refahın gelecek nesle aktarılması olarak daha bütüncül bir yaklaşımla anlamak gerekmektedir.
Etkin ve verimli bir kıyı yönetiminin ilkelerinden bir diğeri ise erişilebilirliktir. Kıyı, herkesin erişimine ve kullanımına açık kamusal alanlardır. Fakat mevcut durumda, kıyıların büyük bir kısmında erişim engeli bulunmaktadır. Örneğin İstanbul kıyılarının %40’ı erişilemez, (özel konutlar, askeri alanlar vd.) %18’i ise yarı erişilebilir durumdadır. 2002 yılından itibaren hayata geçirilen mega projeler ile kıyı alanlarının erişilebilirliği gittikçe daralmaktadır (İstanbul Planlama Ajansı, 2020).
Sürdürülebilirlik ve erişilebilirlik ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirilen kıyı yönetimi, bütüncül ve geçişken bir kıyı ile kent ilişkisi sağlayacaktır.
Kıyı alanları, ticari, turistik, endüstriyel, ulaşım ve iletişim kanalları gibi çok sayıda faaliyet ve kullanımların yer seçtiği belirgin bölge parçaları olarak hem doğal kaynakların hem de insan etkinliklerinin yoğunlaştığı alanlardır. Bu nedenle de bu alanlarda yüksek nüfus, yoğun kentleşme ve yapılaşmanın olduğu görülmektedir (Gülbitti & Özüduru, 2020). Kıyı alanları, yoğun kentleşmeye ve yapılaşmaya maruz kalmasıyla kenttin önemli ve ayrılmaz bir parçası haline gelmektedir.
Kıyı alanları, sudan kaynaklı olarak kentti, barınma, ulaşım, ticaret, sanayi, savunma, beslenme, gibi çeşitli hizmet kollarından güçlendirmektedir. Doğal hizmetleri ile kentte bir yaşam ve eğlence alanı sunmaktadır. Bu hizmetlerin ve alanların doğru yönetilmesi, kenttin kıyıdan kaynaklı gücünü arttırmaktadır. Kıyıdaki faaliyetler bazı kentlerde çok güçlü olması halinde kent, sahil kenti, liman kenti, ada kenti gibi isimler ile anılmaktadır. Kenttin bir sahil kenti, liman kenti, ada kenti gibi bir yapıya bürünmesi kenti, kıyıya göre yaşamaya endekslemektedir.
Kıyı yönetimi kapsamında, kıyıyı korumak, izlemek, denetlemek, tasarruf etmek, planlamak gibi süreçlerin tamamı doğrudan kıyıyı dolaylı olarak ise kenti etkilemektedir. Kıyıyı denizden gelen doğal tehlikelerden ve karadan gelen insani tehlikelerden korumak, kıyının doğal yapısının korunmasını sağlayacak ve doğal alan niteliğindeki kıyı alanları, gelecek nesillere tahrip edilmeden bırakılabilecektir. Yine kıyının herhangi bir kıyı yapısı (liman, iskele, barınak, vd.) amacıyla tasarrufa konu edilmesi, kentin ekonomik ve sosyal yapısını, ulaşım ve nüfus yapısını doğrudan etkileyecektir.
Kıyı, yönetim araçları ile kenti değiştirip dönüştürüp yeniden üretebilme gücüne sahiptir. Bu sebeple kıyıdaki etkin bir yönetim, kenti, kent ile birlikte kentin ekonomik, sosyal ve doğal yapısını güçlendirecektir.
Kıyı alanlarının yönetiminde, kıyının mülkiyet yapısının önemi büyüktür. Fakat sadece mülkiyete yönelik yönetim ilişkisi kurmak doğru değildir. Mülkiyet ile beraber koruma, kullanma, denetleme, planlama gibi birçok husus yönetim meselesinin içeriğidir. Kıyıda kamusal bir hizmetin sunulmasının mülkiyet ile ilişkisi var olmakla birlikte mülkiyetten ayrı da dayanak noktaları bulunmaktadır.
Kıyıda kamu mülkiyetinin oluşumu, kamu idarelerinin inisiyatif alarak ve etkin bir yönetim sağlama açısından yöneldikleri bir tutumdur. Kıyıda kamu mülkiyetinin oluşumu her ne kadar geçmiş dönemde oluşsa da günümüzde de kamu idareleri, kıyıyı tescil edip kayıt altına alma gibi bir süreç işletmektedir. Bu durum, idarelerin, kıyı yönetiminde sınırları belirlenmiş ve kesinleşmiş bir alanı ortaya çıkaracağından ötürü sağlıklı bir yönetim işleyişi olacağını öngörerek gerçekleştirilmektedir. Her ne kadar mevcut mevzuata aykırı olsa da böyle bir yönetim taammüden gerçekleştirilmektedir.
Kıyının yönetim yapısına ilişkin bir mesele ise mülk yapısı ve mülksüzlüktür. Kıyı alanları tescil dışı sahipsiz mallardır. Kıyının tescil ve kayıt dışı alanlar olması, yönetimde yetki kargaşasına sebebiyet vermektedir. Yönetilen kıyı alanının neresi olduğu bilinmemektedir. Bu durum kıyının korunması, izlenmesi, denetlenmesi, tasarruf edilmesi ve mekânsal planlanması ve uygulaması noktasında problemleri beraberinde getirmektedir.
Kaynakça
Avrupa Komisyonu. (2021). 06.11.2021 tarihinde Coastal Zone Policy: https://ec.europa.eu/environment/iczm/overview.htm adresinden alındı
Duru, B. (2003). Kıyı Politikası, Ankara: Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları.
Gülbitti, M., & Özüduru, B. (2020). Türkiye’deki Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi Süreçlerinin StratejikMekansal Planlama Süreçleri ile İlişkili Olarak Değerlendirilmesi. Planlama Dergisi, 36-53.
İstanbul Planlama Ajansı. (2020). İstanbul Kentsel Analiz Raporu. İstanbul: İstanbul Planlama Ajansı.
Narlı, F. (1998). Türkiye’de Kıyı Alanları Yönetimiyle İlgili Sorunlar. Türk Coğrafya Dergisi(Sayı: 33), Sy. 551-558.
Uzun. (2015). İzmit Körfezi Kıyılarında, Kıyı Jeomorfolojisi, Kıyı Kullanım İlişkisinin Coğrafi Analizi. Zeitschrift für die Welt der Türken(Sayı:2), Sy. 350-375.
Yazgan, A., & Dikçınar Sel, B. (2014). Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi – Kültürel Miras İlişkisi: İstanbul Kıyı Alanları. 8. Kıyı Mühendisliği Sempozyumu, (s. Sy. 125-137).
Kuşgöz, C. (2023), Kıyıları Yaşatmak ve Yönetmek, Nobel Yayın Evi, Ankara